22 Mayıs 2010 Cumartesi

karikatürler









karikatürler


15 Mayıs 2010 Cumartesi

öğretmen

14 Mayıs 2010 Cuma

mucize

Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. George'nin yalnızca çok pahalıya mal olacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu.Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti.Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi. Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak:"Anlayamadım" dedi."Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi.Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi. Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu."Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam"Onu ancak bir mucize kurtarabilir" deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Peki, ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. " Bir dolar ve on bir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!""Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı.Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne:"Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi.
Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça mal olduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve on bir sent!

hangisini beslemeli

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.

Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.

O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

- "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."
- "Neyin simgesi" diye sordu çocuk.
- "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.

Çocuk, sözün burasında; "mücadele varsa, kazananı da olmalı" diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

- "Peki" dedi "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

- "Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!"

gazi

Vietnam Savaşı sonrası... Evine dönmekte olan bir asker San Francisco'dan ailesini aradı: - "Anne, baba eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum." "Memnuniyetle, On’unla tanışmak isteriz", diye cevapladılar. Oğulları "Bilmeniz gereken bir şey daha var." diye devam etti. - "Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve O'nun gelip bizimle kalmasını istiyorum." "Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki O'nun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz." - "Hayır. Anne, baba O'nun bizimle kalmasını istiyorum." "Oğlum." dedi babası."Bizden ne istediğini bilmiyorsun. O'nun gibi özürlü biri bize korkunç yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi basının çaresine bakacaktır. - " Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi O'ndan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir bina düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne - baba hemen San Francisco'ya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Anne - baba oğullarını hemen tanıdılar yalnız bilmedikleri bir şeyi de öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bacağı vardı...
Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler. Yaşlı bey huzursuzlanmış, 'acelesi olduğunu ve röntgen çektirmek için beklemek istemediğini' söylemiş.Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuş. Adamcağız da 'karım huzur evinde kalıyor her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim, geç kalmak istemiyorum' demiş. 'Karınızın, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde' demiş hemşire. Adam üzgün bir ifade ile 'ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor' demiş. Hemşireler hayretle 'madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz' demişler. Adam buruk bir sesle 'ama ben onun kim olduğunu biliyorum' ....

1 Mayıs 2010 Cumartesi

patates bahçesi

Nebraska'da yaşlı bir adam yaşardı.. Patates ekini için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti.. Tek oğlu olan David ona yardım edebilirdi fakat o da hapisteydi.Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve sorunu açıkladı.
"Sevgili David,Patates bahçemi belleyemeyeceğimden kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin.Sevgiler Baban"
Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı.
"Babacığım,Allah aşkına bahçeyi kazma. Ben oraya cesetleri gömmüştüm.Sevgiler David."
Ertesi gün sabaha karşı FBI ve yerel polis çıkageldi ve tüm sahayı kazdı lakin hiçbir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyerek gittiler. Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı.
"Babacığım,Şimdi patatesleri ekebilirsin. Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım.Sevgiler David."

30 Nisan 2010 Cuma

ABRAHAM LİNCOLN'DAN OĞLUNUN ÖĞRETMENİNE

" Öğrenmesi gerekli biliyorum;tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: 'her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır.' Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona. Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı. Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını.

Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı. Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.

Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma. Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret. Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini.

Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü, çeliği ancak ateş saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.

Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsin bir bakalım. O ne kadar iyi, küçük bir insan. Oğlum.."

29 Nisan 2010 Perşembe

BİLİYOR MUSUNUZ?

*Kendi dirseğini yalamanın mümkün olmadığını?
*Eğer kuvvetlice hapşırsan bir kaburganı kırabileceğini?
*Ve hapşırmanı bastırmaya çalışsan kafandaki ya da boynundaki bir kan damarının çatlayabileceğini ve bundan ölebileceğini?
*Ve hapşırırken gözlerini açık tutmaya çalışsan dışarı doğru fırlayabileceklerini?
*Domuzların vücut yapılarının onların gökyüzüne bakmalarını imkânsız kıldığını?
*Dünyadaki insanlarının % 50’ nın hiç telefon etmemiş olduğunu veya onlara telefon gelmediğini?
*Farelerin ve atların kusamadıklarını?
*Sadece bir saat kulaklık takmanın kulağındaki bakteri sayısını % 700 arttırdığını?
*Çakmağın kibritten önce bulunduğunu?
*Ördek vak vaklarının ekosu olmadığını ve bunun sebebini de kimsenin bilmediğini?
*Uyurken tüm hayatın boyunca yaklaşık 70 sinek-böcek ve 10 örümcek yutacağını?
*Parmak izleri gibi dil izlerinin de ikinci benzeri olmadığını?
Bir de şunlar:
*Eğer 8 yıl 7 ay ve 6 gün bağırabilseydin, bir bardak kahveyi ısıtmaya yetecek kadar enerji üretebilindiğini?
*Eğer kafanı duvara vursan 150 kalori harcadığını?
*Bir hamam böceği açlıktan ölene kadar 9 gün kafasız yaşayabildiklerini?
*Kelebekler ayaklarını yaladıklarını?
*Filler zıplayamayan tek hayvan olduklarını?
*Bir devekuşunun gözü beyninden daha büyük olduğunu?
*Denizyıldızlarının beynin olmadığını?
*Kutup ayılarının solak olduklarını?
BİLİYOR MUSUN?

27 Nisan 2010 Salı

Koşu

Afrika’ da her sabah bir ceylan uyanır.

En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini,

Yoksa öleceğini bilir.

Afrika’ da her sabah bir aslan uyanır.

En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini,

Yoksa aç kalacağını bilir.

Aslan ya da ceylan olmanızın önemi yok.

Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini bilin.

22 Nisan 2010 Perşembe

BİR GENCİN SEVGİSİZ GEÇEN 24 YILI

24 Yaşındaydı...
Okulunun en başarılı öğrencisiydi. Öyle çok iş teklifi almıştı ki yaşamını,başarılı ve zengin bir iş adamı olarak geçirmesi garantiydi.Kendisini herkesten üstün görürdü,kimseyi beğenmezdi.Arkadaşları onun kırıcı olduğundan yakınırdı hep. AŞK onun için Ayak bağıydı birini sevmenin düşüncesi bile itici gelirdi. Bir sabah kendini kötü hissetti, soluğu hemen doktorda aldı. Test üstüne test yapıldı ve teşhis kondu. KANSER... Doktor sadece birkaç aylık ömrün var dediğinde inanamadı. Oysa neler bekliyordu hayattan. Eve kapandı kimseyle görüşmüyordu. Bir Gün Televizyon izlerken bir söz dikkatini çekti. Filimde bir kadın kendisini terk eden sevgilisine (En Büyük Mutsuzluk Sevgisiz Bir Hayat Sürmektir) Bundan daha kötüsü de bu dünyadan sevdiklerine(Seni seviyorum) demeden gitmek diyordu. Televizyonu kapattı ve düşündü, bugüne kadar hiç kimseye (Seni Seviyorum) dememişti ve bunu söylemek için o kadar az zamanı kalmıştı ki. Fırladı yatağından, banyoya koştu günlerdir kesmediği sakalını kesti. En güzel kıyafetlerini giyindi ve dışarı çıktı önce okuluna gitti.Dersin ortasında sınıfa girince hem öğretmeni hem de arkadaşları şaşırdı.izin istedi öğretmeninden bir kaç şey söylemek için.Yıllarca sizinle birlikteydik dedi. Ama ben hiç birinizle yakın olmadım. Çoğunuzu kırdım, aşığıladım lütfen beni bağışlayın. Sizi seviyorum sizi çok seviyorum. Okuldan çıktığında öylesine rahatlamıştı ki kendisi bile şaşırdı. Demek bu kadar kolaydı. Demek böylesine sihirliydi. O Seni Seviyorum. Sözü yeniden eve döndü Annesi, Babası ve kardeşleri onu çok merak etmişlerdi ve her yeri ayağa kaldırmışlardı. Neredeydin diye sorduklarında(Sevginin Kucağında) yanıtını verdi. Babasına, Annesine ve Kardeşlerine tek tek sarıldı hepsine yüzlerce kez Sizi Seviyorum dedi. Sonra Kağıdı Kalemi aldı eline ve şunları yazdı.İnsanlara Seni Seviyorum demek için ölümü beklemenize gerek yok şimdi hemen şimdi başlayabilirsiniz. Başlayınki hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin. Hem şimdi başlamasanız bir daha söyleme şansınız hiç olmaya bilir. Ertesi gün onu zor bir görev bekliyordu. Bu yazdıklarını o kısacık sürede bulabildiği her adrese gönderecekti.Yatağına uzandı ve acılarına rağmen yaşamında hiç böylesine huzurlu uykuya ölüme daldı.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Gerçek Dostluk

1- samimi iki dost ve arkadaşlardı.Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli diğeri ise çok saf dürüst ve sessizdi.

2- Bir Gün kurnaz arkadaş diğer saf arkadaşının yanına giderek islerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister.Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına dostuna verir.

3- Arkadaşı bu parayla islerini düzeltir.

4- Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nisanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister.

5- Arkadaşı çok şaşırır ne diyeceğini bilemez

6- Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez nisanlısını arkadaşına verir.

7- zaman içinde saf olanın isleri bozulur. Birden arkadaşı aklına gelir (ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek) arkadaşının is yerine gider ve kendisine çalışması için is vermesini ister.

8- Arkadaşı ona is vermez. Bizim ki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kırılmaz..

9- Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır.fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler.

10- Bizim ki yaşlı adamcağıza acır istediği ilaçları alır adamcağıza verir.

11- Kısa bir zaman sonra o yaşlı ve hasta adamcağızın öldüğünü duyar.

12- Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır

13- Saf adam artik çok zengindir

14- Birazda sevdiği dostuna kırgınlığı sebebiyle dostunun is yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir.

15- Bir gün evin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu kendisine yemek vermesini ister.

16- Bizim saf hiç düşünmeden yaşlı ve aç kadını içeri alır karnini doyurur.

17- Kimsesi olmadığını öğrendiğini kadına; kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşayalım sen evin islerini ve yemeklerini yaparsın der. Yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder

18- Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine; kendisine uygun bir kız bulup evlenmesini ister.

19- Bizim ki böyle bir kızı nasıl bulacağını kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.

20- Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler sonunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır.

21- Bizimki kırgın olduğu halde çok sevdiği samimi dostunu yinede unutmamıştır. Birazda geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir.

22- Düğün Günü gelir çatar saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek amacıyla mikrofonu alır ve baslar yaşadıklarını anlatmaya

23- Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı.Bir gün isleri bozulunca benden borç para istedi.Elimdeki bütün parayı verdim.Evlenmek üzere olduğum nisanlımı çok beğendiğini söyleyerek kendisine istedi üzülerek onu da kendisine verdim.Çünkü biz gerçek dosttuk.onun üzülmesini istemezdim.İslerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden is istedim Bana is vermedi çok üzüldüm ama yinede arkadaşıma kızmıyorum çünkü biz gerçek dosttuk

24- Bu konu üzerine kurnaz olan arkadaş daha fazla dayanamaz mikrofonu alır eline ve baslar konuşmaya; beninde bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İslerim bozulduğunda kendisinden para istedim bütün parasını bana verdi.Sonra ondan nisanlısını istedim üzülerek nisanlısını da bana verdi.

25- Nisanlısını istememin sebebi o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı kendisi çok saf olduğu için dostumu o kadından bu şekilde kurtardım

26- İsleri bozulduğunda gelip benden is istedi arkadaşımı dostumu kendi emrimde çalıştıramazdım onun için is vermedim.

27- Günün birinde karsılaştığı yaşlı adam benim babamdı.Babam ölmek üzere idi onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım..

28- Evine gelen yaşlı dilenci kadın benim annemdi; ona bakıp daha iyi yasamasını sağlamak için gönderdim.

29- Su an evlenmekte olduğu kişide benim kız kardeşim. Onu dostumla evlenmesine ben ikna ettim.

30- Her şey senin içindi dostum …

Vermezse Mabud Neylesin Mahmud

20 Nisan 2010 Salı

Smackdown Hakkında Uyarı

Sayın Veli;
Son zamanlarda ülkemizdeki ilköğretim okullarında özellikle erkek öğrencilerin davranışlarını derinden etkileyen bir bilgisayar oyunu ve tv şov programı olan 'Smackdown' un olumsuz etkileri eğitimciler tarafından endişeyle gözlemlenmektedir. Oyunun ve şov programının içeriği tamamen şiddetin yüceltilmesine ve bunun özendirilmesine odaklıdır.
Çocukluk ve ergenlik dönemi, bu tip programların öğrenci davranışlarını etkisi altına alarak olumsuz etkilediği ve bu programda gördüklerini birbirleri üzerinde uygulamak istedikleri bir dönemdir. İnternetteki rehberlik sitelerinde rehber öğretmenlerin ve sınıf öğretmenlerinin neredeyse tamamının okullarında bu oyun nedeniyle ciddi problemler yaşadıklarını ifade ettikleri görülmektedir.
Okulumuzda da istenmeyen olaylar yaşanmaması için bu oyunun ve şovun ev ortamında izlenmemesi ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili basında çıkan bir haber alıntısından konunun ciddi boyutlara ulaştığı da görülmektedir. Aşağıda bulunan haber alıntısında konuyla ilgili farklı görüşler ifade edilmiştir.
Bu konuda ev ortamında gerekli takibi yapmanız ve ihtiyaç duyduğunuz anda Sınıf Öğretmeni ve Rehberlik Servisi'nden yardım almanız önemle rica olunur.
Rehberlik Servisi


http://www.medyafaresi.com/haber/34743/yasam-smackdown-cilginligi-ilkogretim-okullarina-da-sicradi.html

16 Nisan 2010 Cuma

Okulumuzda Geçen Hafta

OKULUMUZDA GEÇEN HAFTA

5/A da Gergin Dakikalar

5/A sınıfında kızlar 23 Nisan çalışmasına giderken Seçil’in ders beden eğitimi olduğu halde öğretmene “matematik yapsınlar” demesi üzerine erkekler ufak çapta bir isyan başlattı. Kızlar ve erkekler arasında arbede yaşandı. Olaylar büyümeden kapandı.

8/A’ ya Uyarı mı Geliyor?

Perşembe günü öğleden sonra 8/A sınıfını erkeleri dersin boş olduğunu düşünerek okula gelmediler. İdare tarafından uyarı cezasının gündeme gelmesi sınıfta soğuk rüzgârlar estirdi. Cezanın detayları önümüzdeki günlerde netlik kazanacak.

Yapılan Hatalar 4/A’nın Başına Bela Oldu

Sınavda fazla yanlış yapılmasından dolayı Cansel öğretmen sınıfa çok kızdı. Öğrencilerin yaptığı basit hatalar saç baş yoldurtan cinstendi. Öğrenciler, hatalarını telafi etmek için yoğun çaba sergileyecekler.

6/A Sınıfında İlginç Ceza

Sınıfta yaramazlık yapanlara Aysun öğretmen ilginç bir yolla ceza vererek 1 hafta boyunca Türkçe konuşmayı yasakladı. Cezanın ilk kurbanları Nisa, Kübra, Furkan ve Ozan oldu. Sayının artmasından endişe ediliyor.

* Görsel sanatlar öğretmeni Dilek öğretmen 6/B’yi Rıfat Ilgaz evine götürme sözü verdi.

* Sosyal Bilgiler öğretmeni İsmail Yılmaz’ın sadece 7/A sınıfına derse girmesi diğer sınıflarca protesto edildi. Bildiğiniz gibi öğretmenimizi geçtiğimiz haftalarda imam hatip lisesi, müdür yardımcısı olarak transfer etmişti.

* Okul müdürümüz Fatih Güney bahçedeki kantin yapımına bizzat yardım ediyor.

* 7/A sınıfından Bayram Ali Ay “okulun en güçlüsü benim” dedi.

* Okulumuzda yapılacak olan “İşkilli Memo” adlı tiyatro oyunu mayıs ayının ilk ya da son haftası oynanabilir. Talat öğretmenin yoğun çalışmaları devam ediyor.

* Kütüphanemizdeki çok güzel kitaplar gün geçtikçe artıyor. Okumanızı tavsiye ederiz.

* Belediye Başkanlığı ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün katkılarıyla okulumuzda çevre temizliği ile ilgili broşürler dağıtıldı. 1. sınıf öğrencilerine toplar hediye edildi.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Burçların Arapçası

Koç
: Davar-ül kurban

Boğa
: Sığır-ül camış

İkizler
: Adem-ül çift-i aynen

Yengeç
: Mahluk-ül derya-ül böcekvari

Aslan
: Mahlukat-ül vahşi

Başak
: Nebatat-ül arpa vü yulaf

Terazi
: Endaze-i kantar

Akrep
: Haşerat-ül zehr-i zıkkım

Yay
: Silah-ül zemberek

Oğlak
: Davar-ül sakal-ı sivri

Kova
: Damacana

Balık
: Mahsulat-ı derya

Aradaki Fark

Dünyanın en ünlü kalp doktoru De Bakey'ın arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş.
Tamirci arabasının kaputunu açmış ve De Bakey'e dönerek:
- Size birşey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz.
Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerde olduğunu anlayacağım,
kapakçıkları temizl...eyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim,
hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım...
Söylesenize nasıl oluyorda siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?
Bunun üzerine De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş:
- Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene!

5 Nisan 2010 Pazartesi

Yankı

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış.

Birden oğlan takılıp düşüyor ve canı yanıp “AHHHHH” diye bağırıyor.

İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH” diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve “SEN KİMSİN?” diye bağırıyor.

Aldığı cevap “SEN KİMSİN?” oluyor.

Aldığı cevaba kızıp “SEN BİR KORKAKSIN” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses “SEN BİR KORKAKSIN” diye cevap veriyor.

Çocuk babasına dönüp

BABA NE OLUYOR BÖYLE?” diye soruyor.

OĞLUM” diyor adam, “DİNLE VE ÖGREN!” ve dağa dönüp SANA HAYRANIM” diye bağırıyor.

Gelen cevap “SANA HAYRANIM!” oluyor.

Baba tekrar bağırıyor, “SEN MUHTEŞEMSİN!

Gelen cevap ; “SEN MUHTEŞEMSİN!

Oğlan çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.

Babası açıklamasını yapıyor,

“İnsanlar buna “Yankı” derler, ama aslında bu “Yaşam'dır.”

Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.

Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır.

Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev!

Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol!

Saygı istiyorsan insanlara daha çok Saygı duy.

İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren.

Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.

“Yasam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.”

Motivasyon

2 Nisan 2010 Cuma

Bir Cinayet Davası

Mahkemede bir cinayet davası görülüyordu. Adamın katil olduğu hemen hemen kesindi, bunu gören davalı avukatının aklına bir şeytanlık geldi.
“Bayanlar baylar. Hepinize bir sürprizim var” diyerek saatine baktı. “tam bir dakika sonra, müvekkilim tarafından öldürüldüğü iddia edilen kişi bu mahkeme salonundan içeri girecek.”
Bunun üzerine hakim, seyirciler, bütün kafalar mahkeme salonunun kapısına döndü. 1 dakika geçti ve hiçbir şey olmadı. Bunun ardından avukat:
“Bakın “ dedi. “Ortaya bu iddiayı attım ve hepiniz heyecan içinde kapıya bakıp 1 dakika boyunca beklediniz. Bu gösteriyor ki gerçekten ortada bir ölü olduğuna ve dolayısıyla müvekkilimin katil olduğuna sizler tamamen inanmış değilsiniz”
Ve bu sözün ardından hakim kararını açıkladı ve adamı suçlu buldu. Avukat şok içinde:
“Ama nasıl olur??? Az önceki gösteriden hepiniz etkilendiniz hepinizin kapıya baktığını gördüm!!!”
Hakim:
“Evet doğru hepimiz baktık.”dedi. “ama müvekkiliniz bakmadı.”

1 Nisan 2010 Perşembe

Alternatif Sınav Soruları

27 Mart 2010 Cumartesi

86400 Saniye


Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah 86.400 TL para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın?

Tabii ki hepsini harcamaya çalışırsın; Hepimiz, Zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz;

Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz; yarına transfer edilemez. Her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır, geri dönüş yok.

Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.

Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir editöre,

Bir saatin değerini anlamak için, kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.

Bir dakikanın değerini anlamak için, trenin kaçıran yolcuya sor.

Bir saniyenin değerini anlamak için, bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.

Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.

Her anını değerlendir, her dakikanı dolu dolu yaşamaya çalış..

Unutma! Zaman hiç kimse için durmaz. Geçmiş zaman tarihtir. Gelecek zaman sırlar, mechullerle dolu.

Sadece şu an sana verilen gerçek bir armağandır.

Arkadaşlar bulunmaz mücevherlerdir. Bizi üzerler, cesaretlendirirler ve zaman zaman avuturlar. Kalplerini bize açarlar. Arkadaşlarına, onları sevdiğini göster.

Onlara ne kadar çok ihtiyacın olduğunu ve senin için ne kadar önemli olduklarını dikkatle denersen görürsün....

23 Mart 2010 Salı

Mutluluğun Fotoğrafı

22 Mart 2010 Pazartesi

19 Mart 2010 Cuma

Doğuştan Kör

Brooklyn köprüsünde, bir bahar günü, kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Üzerinde "DOĞUŞTAN KÖR" yazılı imiş. Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş.
Bir REKLAMCI bunu görmüş. Tabelayı almış arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış.
Ne olduysa olmuş... Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes, başlamış dilencinin önündeki şapkaya, habire para atmaya... Bir cümle yetmiş, onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına...
"GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ... AMA BEN BAHARI GÖRMÜYORUM..."


Gerçeği bir bakıma da bir başka türde süslemek hayal ettirmektir.


Gerçekten çevremizdeki güzellikleri fark edip bakabiliyor muyuz?




17 Mart 2010 Çarşamba

10 Mart 2010 Çarşamba

İnsanları Kusurlarıyla Sevmek

Güneydoğu’da savaştan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır.
Hakkari’den ailesini aradı :
'anne baba eve dönüyorum ama sizden bir şey rica ediyorum yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum' 'memnuniyetle onunla tanışmak isteriz diye cevapladılar'
oğulları :
"Bilmeniz gereken bir şey var" diye devam etti. Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir kolunu ve bir bacağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, onunda gelip bizimle kalmasını istiyorum. Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz. Hayır anne baba onun bizimle yaşamasını istiyorum. Oğlum dedi babası bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur, bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır. Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama bir kaç gün sonra polisten bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne baba hemen san oraya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler. Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı. Bu hikayedeki aile de bir çoğumuz gibi.

Güzel olan yada birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay ama bize rahatsızlık veren yada yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevmiyoruz. Bizim kadar sağlıklı güzel yada akıllı olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyoruz. Neyse ki bize bu şekilde davranmayan biri var.Biz ne kadar bozulmuş olursak olalım bizi sonsuz ailesinin yanına çağıran şartsız sevgiyle seven biri. Bu gece uyumadan önce insanları olduğu gibi kabul edebilmemiz ve bizden farklı olanlara karşı daha anlayışlı olabilmemiz için gereken gücü vermesi için Allah’a kısa bir dua edelim. Kalbimizde arkadaşlık adında bir mucize var. Nasıl olduğunu veya nasıl başladığını anlamazsınız. Ama bu özel armağanı bilirsiniz ve arkadaşlığın tanrının en büyük armağanı olduğunu anlarsınız. Gerçekten de arkadaşlar çok nadide mücevherlerdir. Sizi gülümsetip başarmanız için cesaret verirler. Sizi dinlerler ve kalplerini size açmak isterler. Bugün arkadaşlarınıza onlarla ne kadar ilgilendiğinizi gösterin.

3 Mart 2010 Çarşamba

Çatlak Kova


Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş.
Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş.
“Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”
“Neden?.” Diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun?” Kova cevap vermiş.
“Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Sucu şöyle demiş:
“Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanını bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyununu yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş:
“Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”
Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep olabilirsiniz.

26 Şubat 2010 Cuma

Bela Aramak Bu Olsa Gerek

Mevsimler

Sana Bir Buket Sorum Var


Aşağıda hayatınızın yönünü ve yolunu bulmanızı sağlayacak bazı sorulara yer
verilmiştir. Lütfen bu soruları okuyun ve en çok hoşunuza giden 1 tanesini
işaretleyin. Sonrada o seçtiğiniz soruya cevap teşkil eden bir sayfalık bir makale yazın. Haftada bir bu işlemi farklı seçeneklerle aynı şekilde deneyin. Bu uygulama kişisel gelişiminiz için inanılmaz derecede yararlı bir çalışmadır. Hayatınızı anlamlı ve kontrol edilebilir hale getiren her uygulama gibi bu uygulamada yapılmaya değer...

• Senin diğer insanlara göre daha iyi yapacağın işler neler ?

• 10 yıl sonra nasıl bir hayat yaşıyor olacaksın ?

• Senin için önemli olan sürekli artan hızla konuşmak mı, yoksa daima birilerini geçiyor olmak mı ?

• Kendini kötü hissetmen için yapman gerekenler nelerdir ? ve hemen kendini kötü hissetmen için kaç türlü yol bulabilirsin ?

• Kendini başarılı sayman için neler olmalı ? hayatta başarılı olup olmadığını nasıl anlayacaksın ?

• Başarılı olmayı bir mücadele olmaktan çıkarıp, yaşam biçimi haline nasıl dönüştürebilirsin ?

• İçinde yaşadığın toplumun senden beklentileri nelerdir ?

• Hayatta öğrendiğin en önemli ders hangisi ?

• Beyninin nasıl çalıştığını beynine öğrettin mi ?

• Bugün daha iyi bir hayat kalitesine ulaşmak için ne yaptın ?

• Bugün hayatının temel amaçlarına ulaşmak için ne yaptın ?

• Bugün yaptıkların 5 yıl sonra seni nereye götürecek, sen nerede olmak istiyorsun ?

• Kesin olarak başarabilecek olsaydın: yarından itibaren neler yapardın ?

• Hayatta başına gelen tüm olumsuz durumları kendi lehine olacak şekilde kullanmayı ne kadar sürede öğrenebilirsin ?

• Kesin, net ve tam olarak kim olmak, neler yapmak, nasıl bir hayat yaşamak istiyorsun? Bu istediğini ne kadar zaman içerisinde, hangi bedeller karşılığında, nasıl elde edebilirsin ?

• Elindeki kaynaklar neler ? bunların en etkili şekilde nasıl kullanabilirsin?

• Hayatını düşün ve cevapla:
* Hayatında neler oluyor, neden böyle oluyor ?
* Neler olmasını istiyorsun, neler oluyor ?
* Tüm bunlar nasıl oluyor ?
* Bu durumda yapılması gereken nedir ?
* Yapılması gerekenlerden yapılabilecek olan nelerdir ?
* Yapılabilecek olanlardan senin yapabileceklerin neler ?
* Sen ne yapıyorsun ?

“Yarın başka bir insan olacağım” diyorsan; neden bugünden başlamıyorsun ?

Hayatınız değişmeli ise; bunu siz yapmazsanız kim yapacak ? Bu gün yapmayacaksınız ne zaman yapacaksınız ? Buradan başlamayacaksınız nereden başlayacaksınız?