27 Mart 2010 Cumartesi

86400 Saniye


Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah 86.400 TL para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın?

Tabii ki hepsini harcamaya çalışırsın; Hepimiz, Zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz;

Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz; yarına transfer edilemez. Her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır, geri dönüş yok.

Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.

Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir editöre,

Bir saatin değerini anlamak için, kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.

Bir dakikanın değerini anlamak için, trenin kaçıran yolcuya sor.

Bir saniyenin değerini anlamak için, bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.

Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.

Her anını değerlendir, her dakikanı dolu dolu yaşamaya çalış..

Unutma! Zaman hiç kimse için durmaz. Geçmiş zaman tarihtir. Gelecek zaman sırlar, mechullerle dolu.

Sadece şu an sana verilen gerçek bir armağandır.

Arkadaşlar bulunmaz mücevherlerdir. Bizi üzerler, cesaretlendirirler ve zaman zaman avuturlar. Kalplerini bize açarlar. Arkadaşlarına, onları sevdiğini göster.

Onlara ne kadar çok ihtiyacın olduğunu ve senin için ne kadar önemli olduklarını dikkatle denersen görürsün....

23 Mart 2010 Salı

Mutluluğun Fotoğrafı

22 Mart 2010 Pazartesi

19 Mart 2010 Cuma

Doğuştan Kör

Brooklyn köprüsünde, bir bahar günü, kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Üzerinde "DOĞUŞTAN KÖR" yazılı imiş. Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş.
Bir REKLAMCI bunu görmüş. Tabelayı almış arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış.
Ne olduysa olmuş... Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes, başlamış dilencinin önündeki şapkaya, habire para atmaya... Bir cümle yetmiş, onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına...
"GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ... AMA BEN BAHARI GÖRMÜYORUM..."


Gerçeği bir bakıma da bir başka türde süslemek hayal ettirmektir.


Gerçekten çevremizdeki güzellikleri fark edip bakabiliyor muyuz?




17 Mart 2010 Çarşamba

10 Mart 2010 Çarşamba

İnsanları Kusurlarıyla Sevmek

Güneydoğu’da savaştan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkında bir hikaye anlatılır.
Hakkari’den ailesini aradı :
'anne baba eve dönüyorum ama sizden bir şey rica ediyorum yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum' 'memnuniyetle onunla tanışmak isteriz diye cevapladılar'
oğulları :
"Bilmeniz gereken bir şey var" diye devam etti. Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir kolunu ve bir bacağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, onunda gelip bizimle kalmasını istiyorum. Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz. Hayır anne baba onun bizimle yaşamasını istiyorum. Oğlum dedi babası bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur, bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır. Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama bir kaç gün sonra polisten bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne baba hemen san oraya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler. Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı. Bu hikayedeki aile de bir çoğumuz gibi.

Güzel olan yada birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay ama bize rahatsızlık veren yada yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevmiyoruz. Bizim kadar sağlıklı güzel yada akıllı olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyoruz. Neyse ki bize bu şekilde davranmayan biri var.Biz ne kadar bozulmuş olursak olalım bizi sonsuz ailesinin yanına çağıran şartsız sevgiyle seven biri. Bu gece uyumadan önce insanları olduğu gibi kabul edebilmemiz ve bizden farklı olanlara karşı daha anlayışlı olabilmemiz için gereken gücü vermesi için Allah’a kısa bir dua edelim. Kalbimizde arkadaşlık adında bir mucize var. Nasıl olduğunu veya nasıl başladığını anlamazsınız. Ama bu özel armağanı bilirsiniz ve arkadaşlığın tanrının en büyük armağanı olduğunu anlarsınız. Gerçekten de arkadaşlar çok nadide mücevherlerdir. Sizi gülümsetip başarmanız için cesaret verirler. Sizi dinlerler ve kalplerini size açmak isterler. Bugün arkadaşlarınıza onlarla ne kadar ilgilendiğinizi gösterin.

3 Mart 2010 Çarşamba

Çatlak Kova


Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş.
Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş.
“Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”
“Neden?.” Diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun?” Kova cevap vermiş.
“Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Sucu şöyle demiş:
“Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanını bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyununu yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş:
“Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”
Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep olabilirsiniz.